Felsefe hakkında her şey…

Thomas Aquinas (Aquinalı Thomas)’ın Bilgi Felsefesi Anlayışı

02.11.2019
2.661

Thomas Aquinas’a göre “felsefe, fizik dünyanın kontrol altında gözlem ve ölçüm aracılığıyla elde edilmiş olan deneye dayalı bilgisinden çok, şeylerin gerçek varlığının ve özsel yapısının bilgisini amaçlamaktadır.”

Aristotelesçi felsefede töz iki farklı anlamda kullanılmaktadır. Bunlardan ilki madde ile birleşmiş, öteki de yalın anlamda formdur. İşte, buradaki ilk anlamıyla bir bileşik yapıyı işaret eden töz, insani bilginin hedefindeki nesnedir. İnsan, beden ile ruhun oluşturduğu bileşik bir yapıdır. Onun bilme etkinliğine konu olan nesnelerin de bileşik yapıda olmaları mantık gereğidir. Başka bir açıdan bakacak olursak, insanın bilme etkinliğinin nesnesi hareket halinde olan nesnelerdir.

Thomas Aquinas’a göre, “eğer akıl maddi şeylerin bilgisine sahip olmasaydı, onlara ilişkin (tanıtlayıcı) bir bilgiye de sahip olamayacak ve dolayısıyla değişime tabi maddi şeylerle uğraşan bir doğa biliminden söz edemeyecektik.” (Sum. Theol., Ia, q. 84, art. I, Sed Contra). Burada anlatılmak istenen, Platoncu düşünceyi de etkilemiş olan anlayıştır. Bu anlayışa göre, her şey sürekli yer değiştirdiğinden, değişenin kendisinden hareketle bilgi elde etmek mümkün değildir. Thomas Aquinas, bu yüzden, Herakleitos’un akıp gitmekte olan nehrin suyuna iki defa dokunulamayacağı (“non est possibile aquam şuvii currentis bis tangere.”) yönündeki yaklaşımının üzerinde durmak gereksinimini duyar.

Herakleitosçu anlayışa göre, her şey bir oluş halinde bulunduğundan, hiçbir şey hakkında kesin bir şey söyleme olanağı yoktur. Kratylos’un bu yaklaşıma sımsıkı sarıldığı, hatta biraz daha ileri giderek hiçbir şey hakkında konuşmadığını ve sorulara sadece parmağını hareket ettirerek cevap vermeye çalıştığını biliyoruz.

Duyular aracılığıyla elde edilen bilginin içinde kesinlik olmadığını anlatan Herakleitosçu öğreti ona göre yanlıştır. Thomas Aquinas’a göre Kratylos’un bu tavrının nedeni basittir. Kratylos, herhangi bir şey hakkındaki ifadesini daha tamamlamadan ifadenin işaret ettiği olgunun değiştiğini ve dolayısıyla ifadesinin gerçeklikte bir karşı lığının kalmadığına inanıyordu. Oysa basit bir parmak hareketi, ifadenin sözel olarak ortaya konulması için gerekli olan zamandan çok daha kısaydı. Aquinas’a göre Kratylos bu anlamda Herakleitos’tan bile daha kötü bir şey yapmış oluyordu. Çünkü Herakleitos’a göre, akmakta olan bir nehre ikinci defa dokunmak imkansızdı; zira daha önce dokunduğunuz su çoktan aşağılara gitmiş olurdu. Oysa Kratylos’a göre nehre bir kez bile dokunmak mümkün değildi. Zira dokunmak istediğiniz su daha siz ona dokunmadan önce başka bir suyla yer değiştirmiş olurdu.

Thomas Aquinas’a göre bu fizik dünyada yer alan nesneler sürekli bir değişim içinde olduklarından, sadece duyu bilgisinin sınırları içinde kalarak onlara ilişkin yargıda bulunmak da olanaksızdır. Bu anlayış, Platoncu öğretinin saygıyı hak eden bir yönüdür. Tıpkı Boethius’un yaptığı gibi, Thomas Aquinas da burada, fizik varoluş ile ilgili önermelerdeki hakikati ortaya çıkaran şeyin bilinenin özelliği değil; fakat bilenin kendisi olduğunu dile getirmektedir.

Duyulamada bedeni kullanan bir ruhun önceliğini savunan Augustinus Platoncu gelenek içinde yer almaktadır. Felsefede “nauta in navi=gemiyi kullanan gemici” şeklinde dile getirilen bu yaklaşıma göre sadece ruh insanın yetkinliğini gerçekleştirebilmesi için yeterlidir.

Burada bilmenin, varoluşun en önemli koşulu olduğunu söylemek gerekir. Bilmek akılsal bir etkinliktir ve Thomas Aquinas’a göre insan sadece akılsal olduğu sürece bir insandır. Akılsallık, insanın anlama ediminde bulunması ve yargı üretmesidir. Yargıda bulunmak, yani kavramları kullanarak bir durum hakkında bilgi ortaya çıkarmak için akılsal ruha ihtiyaç duyan insanın, bilme sürecindeki başlangıç noktası tikel fizik nesnedir. Thomas Aquinas’a göre cisimsel nesneler duyu organları üzerinde bir etkide bulunmaktadır. Bu etkinin ortaya çıktığı yer bir bileşik (compositum) yapı olan insan bedeni olduğundan duyulama da (sensatio) bileşik bir edim olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bileşik yapı, daha önce de belirttiğimiz gibi ruh ve bedenden meydana gelmektedir. Duyularımız, doğaları gereği tikel nesneleri algılamaktadırlar. İnsan aklının nesneleri ise tümel yapılardır. İnsan aklı, tikel fizik nesnelerden soyutladığı tümel formlar aracılığıyla kendi eylemini ortaya koymaktadır. İnsanın, duyulama aracılığıyla kavradığı şeyler, her bir bireysel nesnenin kendisidir. Şu ağaç, bu kalem, o masa, duyulamamız sonucunda elde ettiğimiz bireysel kavrayışlardır. Bunun yanı sıra bir de bu fizik bireysel varoluşların imgeleri bulunmaktadır. Gözümüzü kapattığımızda Ahmet’i veya Ayşe’yi düşündüğümüzde de bireysel bir kavrayış gerçekleştiririz.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...