Felsefe hakkında her şey…

Baruch Spinoza’nın Ahlak Felsefesi, Etik Anlayışı

03.11.2019
7.870

Spinoza, insana Doğa’nın özsel bir parçasıymış gibi bakmaktaydı. Bunu şu sözle dile getirmiştir: “İnsan eylemlerini ve isteklerini tıpkı çizgileri, düzlemleri ve cisimleri inceliyormuş gibi inceleyeceğim.”

Onun bu tümcesi, insan davranışının, neden ve etkilerin terimleri içinde, herhangi bir doğal olguymuş gibi açıklanacağını gösterir. Öncelikle istenç özgürlüğüne bakarsak; insanlar genelde özgür olduklarını ve seçim yapabildiklerini düşünürler. Oysa bu konuda bir yanılgının kurbanı durumundadırlar.

Çünkü insansal düzeydeki bir cehalet durumu, istenç özgürlüğüne sahip olduğumuzu biz insanlara düşündürmektedir. İnsanlar doğadaki katı belirlenmişliğin dışında kalabildiklerini düşünmekten hoşlanırlar. Söz konusu cehalet nedeniyle insanlar eylemlerin çoğunun nedenlerini açık seçik görememektedirler; çünkü bu nedenleri ayırt etmek kolay değildir. Bu nedenle yaptıkları eylemi özgür istence dayanarak yaptıkları gibi bir inanca kapılmaktadırlar. Oysa her olgu gibi her eylemin de zorunlu bir nedeni vardır. Doğanın ya da evrenin zorunlu bağlantısı içinde zaten başka türlüsü düşünülemez.

Buna bağlı olarak Spinoza, naturalistik bir etik anlayış ortaya koymuştur: Tüm insanlar doğalarının bir parçası olarak yaşamda kalmaya ya da varlıklarını sürdürmeye çaba gösterirler. Spinoza bu çaba göstermeye ‘conatus’ adını vermektedir. Conatus zihin ve bedene göndermede bulunduğu zaman appetite adını almakta, bu appetite bilinçli hale geldiğinde arzu (desire) denen durum doğmaktadır. Kendini koruma ve yetkinleştirme bakımından daha yüksek derecede bilinçli hale geldiğimizde haz, bu yetkinleşmede bir düşüş olduğunda acı yaşarız. Spinoza, iyiyi ve kötüyü de haz ve acı kavramları ile ilişkili olarak tanımlar. Tözsel olarak iyi ve kötü yoktur; hoşlandığımız ve istediğimiz şeylere iyi, hoşlanmadıklarımıza kötü deriz. Böylece iyilik ve kötülük öznel bir değerlendirmeyi yansıtır. Arzularımız belirlenmiş olduğu için yargılarımız da belirlenmiş olur.

Spinoza’ya göre her insan hayatta kalmak ister. Bu çabaya conatus denir.

Tüm arzu ve eylemlerimiz dışsal güçler tarafından belirleniyorsa insanın etik bir varlık olması üzerine ne söylenebilir? Spinoza burada tıpkı Stoacılar gibi “olayları n belirlenmişliğini değiştiremeyiz, o nedenle bu düzeni olduğu gibi kabul etmeliyiz ama kendi tavır ve tutumlarımızı kontrol edebiliriz” der. Bunu da ancak Tanrı bilgisi aracılığıyla, en yüksek zihinsel tanıma yetisini kazanarak sağlayabiliriz. Ahlaksallık bulanık idelerin bulunduğu aşağı bilgi düzeyinden sezginin geçerli olduğu en üst düzeydeki Tanrı bilgisine doğru hareket ederek bilgimizi geliştirmekle olanaklı olur. Bu düzeyde her şeyin Tanrı’da sonsuzca ve yetkin olarak düzenlendiğini anlatan açık ve seçik idelere sahip olmuş oluruz. Sadece bilgi bizi mutluluğa ulaştırabilir çünkü sadece bilgi aracılığıyla tutkularımızın kölesi olmaktan sıyrılabiliriz. Heyecanlarımızı ne denli anlarsak, tutkularımızın üzerimizdeki etkisi o denli azalır. Her şeyi zorunluluk kipi altında görmeyi başardığımız sürece, akıl, heyecanlar üzerinde daha çok güç kazanır ve insanın onların oyuncağı olma olasılığı azalır. Sadece heyecanlarımızı değil doğanın düzenini de anlamaya çalışmalıyız. Çünkü kendi yaşamlarımızı da salt sonsuzluk bakış açısı altında anlayıp anlamlandırabiliriz. Şu halde gerçek neden olarak tüm olayları Tanrı fikri aracılığıyla görmeliyiz.

Tutkular, sadece bilgiden yoksun olduğumuz zaman bizi kendilerine köle yaparlar. Ama biz doğamız gereği yetkinliğin daha yüksek derecesi için kapasite ve isteğe sahibiz; ussal güçlerimiz aracılığıyla yetkinlik derecelerini başarabiliriz. Tanrı’nın bilgiye dayalı sevgisi (entelektüel sevgi) bizde bu şekilde oluşur. Bu tür bir bilgiden Tanrı idesinin eşlik ettiği bir mutluluk doğar; bu mutluluk Tanrı sevgisidir. Bu onun sonsuz olduğunu anlamak ve her şeyi bu sonsuzluk kipi altında görebilmektir. Kuşkusuz bu Tanrı sevgisi kutsal bir kişiye duyulan bir sevgi değildir. Daha çok matematik bir formülü ya da bilimsel bir işlemi anladığımız zaman sahip olduğumuz türden bir zihinsel hazza benzer. Ahlaklılığın bu yolu oldukça çetindir ama insan bu yoldan asla vazgeçmemelidir.

Ona göre sadece bir tane sonsuz-mutlak cevher vardır.

Her şey bu mutlak cevherden (Tanrı) türemiştir ve her şey aynı zamanda Tanrı’nın kendisidir. Yani Tanrı ile evren bir ve özdeştir (Panteizm). İnsan bu evrenin parçası olduğundan aslında özgür değildir. Gerçek özgürlük, insanın kendi doğasının zorunluluğunu bilmesi, buna ayak uydurması ve Tanrı’nın evrenle bir ve aynı şey olduğunun bilgisini elde etmesiyle elde edilir. Bu bilgi; bizi güçlü ve erdemli kılan, özgürlüğe ulaştıran gerçek bilgidir. Bu bilgi, Tanrıyı bilmek, her şeyin onun özünden zorunlu olarak türemiş olduğunu kavramaktır. Bu bilgi erdemin de zirvesidir.

İnsan tutkular ve düşünce ikilemi içinde yaşar. Tutkular, güçsüzlük ve erdemsizlik halleridir. Tutkular içinde insan bir köledir. Düşünce durumunda ise insan özgürdür. Ahlakin görevi düşünce ile tutkuları yenmektir. İnsan özgürlüğe bilgi ile ulaşır ve erdemli olup Tanrı ve evreni bilir.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...